Motosikletle Dedeağaç ve Nessebar

Motorla uzun gezilere çıkmak herkesin işini ve ailesini ayarlamasını gerektiren ve bu nedenle çok sık yapılamayan özel durumlar sayılabilir. Aylar öncesinden planlanması daha uygun gibi görünse de hızlı karar verilen turların keyfi de başkadır. Temmuz ayı başında cuma akşamı çıkıp pazar akşamı dönsek diye niyetlendiğimiz ve çok keyif aldığımız Dedeağaç ve Nessebar’a gidip geldiğimiz gezimizi anlatalım. Rotamızın özetini aşağıdaki haritada görebilirsiniz.

Bu geziye üç motosiklet ve dört kişi çıktık. Alparslan ve artçısı oğlu Bilge Kaan BMW R1200GS ile, Alper BMW C650 ile, ben de Triumph Tiger 800 ile gittik. Alparslan’ın 11 yaşındaki oğlunu da getirmiş olması motorla gezmenin çok tehlikeli olduğuna inanan bazılarına inanılmaz gelebilir ancak göreceğiniz gibi efendi efendi yol yapınca motorla gezmenin arabayla gezmekten çok farkı yok. Motorlarımızın güzel bir fotoğrafını da aşağıda paylaşalım.

Gezimizin ilk ayağı İstanbul’dan çıkıp Yunanistan’ın Dedeağaç (Yunanca Alexandroupolis) iline varmaktı. Bu mesafe yaklaşık 280 km ve 3-4 saatte rahatça gidilebileceği için cuma akşam üzeri 5 gibi yola çıktık. Biraz yol aldıktan sonra Malkara civarında bir benzinlikte çay içmeye durduk. Motorla yol alırken sık sık durup biraz hareket ederek kaslarınızı çalıştırmanız çok faydalı. Yola çıkıp da saatlerce motor kullanmak iyi bir motorlunun yapacağı bir davranış değil.

Moladan sonra güneş batmaya yakınken İpsala sınır kapısına vardık. Motosiklet ile yurtdışına çıkmak için gereken evraklar, araç sahipliği gibi konular biraz detaylı olduğundan, burada kalabalık yapmasın diye dileyen şuradaki yazımızdan okuyabilir. Gümrük sahasına girerken plakamızı yazdırdıktan sonra hemen sağdaki Turing ofisinden yeşil sigortalarımızı yaptırdık.

Burada yeşil sigorta yaptırınca montunuzun üstüne giyebileceğiniz fosforlu bir yelek de veriyorlar. Şuradaki yazımızda da bahsettiğimiz gibi motosiklet kullanırken görünür olmak çok önemli, o yüzden özellikle uzun yola çıkarken yanınızda böyle bir ekipman yoksa bile Turing’in vermesi biz motorlular için çok iyi bir hizmet. Hava hala aydınlıkken motorlarımızın bir fotoğrafını da çekiverdik tabii.

Sigortaları da yaptıktan sonra pasaport kontrolüne geçtik. Cuma akşamı olduğu halde sınır oldukça sakindi. Motorlardan inip soldaki ofisten pul aldık, sonra pasaport işlemlerini yaptırdık. Aşağıdaki fotoğrafta kalabalık gibi çıkmış ama o kişiler sağdaki otobüsten inen yayalardı, sınırda bekleyen araç neredeyse hiç yoktu.

Bu noktada diğer sınır geçişlerimizden edindiğimiz bir tecrübeyi de paylaşalım. Sınır geçişlerinde uzun araç kuyruklarıyla karşılaştığınızda motorunuzla yol kenarından acele etmeden sakin sakin ilerleyip kapının önünde park ederek pasaporta yürüyerek gitmeniz araç sürücülerinin size anlayışla yaklaşmasını sağlayacaktır. Önlerine geçip de araya motorla girmenizdense bu şekilde izin alarak geçmeniz her zaman daha yapıcı olacaktır. Unutmayın ki hepimiz motorluları temsil ediyoruz. Kötü araba kullanan bir kişi için tüm arabalılar sorumlu tutulmazken kötü davranan motorlular diğer tüm motorlular hakkında da kötü fikirler oluşmasına rahatlıkla yol açabilir. Pasaport sonrasında gümrük araç çıkış kaydını da yaparak yurttan çıkmış olduk.

Buradan sonra Yunanistan sınırını işaretleyen Meriç nehri köprüsünden geçerek Yunanistan’ın Kipi sınır kapısına vardık. Bizim tarafa göre burası daha basit bir yapıda ancak işlemlemlerinizi tek noktadan hızlıca tamamlayabiliyorsunuz.

Haliyle burası da oldukça sakindi. Bu sakinliğin verdiği rahatlıkla motorlarımızdan inip rahat rahat evraklarımızı vererek girişlerimizi yaptık. Hatta bu sırada burada fotoğraf çekmenin yasak olduğunu unutmuşuz, aşağıda gördüğünüz gibi arkadaki görevli bana fotoğraf çekmemem için uyarıda bulundu.

Yunanistan’a girdikten sonra kenara çekip ekipmanlarımızı tekrar giyindik. Sınır geçişleri uzun sürebildiği için ve iki kez evrak verilmesi gerektiği için genelde eldivenleri, dizlikleri, hatta hava sıcakken montu da çıkarıp çantalara koyarak rahatça ilerlemek daha akıllıca oluyor.

Sınırdan çıktığımızda artık hava iyice kararmıştı. Buradan Dedeağaç 60 km uzakta ve yol da hızlı bir otoyol, bu nedenle rahatça otelimize vardık. Yunanistan’da güvenlik derdi olmadığından motorları sokağa bıraktık, ancak Bulgaristan’da kapalı otoparkı olan bir otel tercih ettik. Dedeağaç’taki otelimiz Apartment Hotel Athina idi. Eski bir oteldi ama sahil yoluna çok yakındı ve bir gece konaklamak için oldukça uygundu. Otele yerleştikten sonra sahile inip güzelce karnımızı doyurduk ve biraz dolaştık.

Motorla gezmenin en keyifli yanlarından biri akşam otelinize vardıktan sonra güzel bir yemek yemek ve bu sırada yolda yaşadıklarınızdan bahsetmek. En kısa mesafede bile anlatacak çok şey olduğundan emin olabilirsiniz. Aynı zamanda otele erken dönüp güzelce dinlenmek de sonraki gün güvenli bir sürüş yapmak için oldukça önemli. Sabah otelden çıkıp daha uzun bir yol için hazırlıklarımızı tamamladık.

İkinci günümüzdeki planımız Ege Denizi’nden Karadeniz’e kadar çıkmaktı. Bunun için Dedeağaç’tan çıkıp Gümülcine’ye (Yunanca Komotini) gelmeden yukarıya çıkıp Makaza Sınır Kapısı üzerinden Bulgaristan’a geçmek ve Hasköy’den (Bulgarca Haskovo) geçtikten sonra Burgas civarında konaklamaktı. Makaza Sınır Kapısı’na giden yol dağların üstünden geçiyor ve birçok tünel var. Bu yolda sürerken Alper’in çektiği kısa bir videoyu aşağıda izleyebilirsiniz.

Bu güzel yoldan sonra sınır kapısına vardık. Yunanistan ve Bulgaristan her ikisi de Schengen bölgesinde olduğundan vize derdiniz yok ancak yine de pasaport ve gümrük işlemlerini yaptırmak zorundasınız. Bir kulübe içinde yan yana Yunan ve Bulgar polislerine evraklarınızı sırayla verip işlemleri tamamlıyorsunuz.

Cumartesi sabahı erkenden geçtiğimiz için sınır yine sakindi. Oldukça hızlı ve rahat bir geçiş oldu. Ancak karşı taraftan Yunan sahillerine hafta sonu için gelenler çok uzun bir kuyruk bekliyorlardı.

Burada tekrar ekipmanlarımızı giyip yola çıktık ama bir müddet gittikten sonra yol kenarındaki bir çeşmede durarak biraz nefes aldık. Daha önce söylediğimiz gibi motorla gezerken sık sık durmak güvenli sürüş için çok önemli.

Bu dağlık yollardan düze indiğimizde Hasköy’e varmıştık ve karnımız acıkmıştı. Şehir içinde bulduğumuz güzel bir restorana giderek uzun bir öğle yemeği yedik. Bu esnada güneşin de en sıcak saatlerini atlatmış olduk. Hasköy büyükçe bir şehir ve oldukça yeşil. Bu şehirde çok fazla Türk de yaşıyor.

Hasköy’den çıktıktan sonra Burgas’a giden ana yolu değil arka yolları tercih ettik. Bunun için Topolovgrad üzerinden giden yola girdik. Oldukça rahat ve bir miktar virajlı bir yoldu.

Yol üzerinde dinlenmek için tabii ki sıkça mola verdik. Motorla gitmek zevkli ama arada duraklamalar da ayrı zevkli, hele temmuz sıcağında bir gölge de bulduysanız…

Bu gibi yerlerde bazen de hatıra fotoğrafı çekmek için durduk. Geçtiğimiz yolların tabelalarında fırsat buldukça fotoğraf çekmeyi severiz, en çok da Alper sever.

Arada geçtiğimiz köylerde motorluları gören çocukların ilgisine de maruz kaldığımız oldu. Bu durum neredeyse her yerde böyle. Bir kente kalabalık bir motorlu ekibi girdiğinde hemen kafalar döner ve durursanız bazı meraklılar yanınıza gelir, sohbet eder. Motosikletin en büyük farkı bu olsa gerek.

Burgas’a doğru yaklaştıkça yol daha da güzel hale geliyor. Asfalt düzeliyor ve yol hızlanıyor. Diğer yandan virajlar da daha keyifli oluyor. Biz de tabi sık sık mola veriyoruz. Yeşillikler içinden geçtiğimiz bu yolların güzelliği unutulur gibi değil.

Tam böyle bir moladan kalkmışken karşı taraftan gelen bir polis arabası bizi durdurdu. Bulgar polisi ile ilgili birçok kötü hikaye duymuş olduğumuzdan biraz huzursuz olduk ama haksız çıktık. Meğerse sınır polisiymiş ve bu bölge Türkiye sınırına çok yakın olduğundan sınırdan kaçak geçenleri yakalamak için devriye halindelermiş. Hatta aralarından birisi de motorluymuş, bizim motorları çok beğendi. Biraz sohbet ettikten sonra vedalaştık ve ayrıldık. Fotoğraf çekmeyi de unutmadık elbette.

Bu güzel yolların sonunda Burgas’a vardık. Konaklamak için Burgas havaalanına yakın bir bölge olan Pomorie köyünü seçmiştik. 400 km. yol yaptıktan sonra Karadeniz kıyısına vardığımızda zafer pozumuzu da verdik.

Burada kapalı otoparkı olan ve geniş odaları bulunan Diamond Beach Apartments adlı tesiste rezervasyon yapmıştık. Bulgaristan’da sokakta araba bile bırakmak pek tekin değilken motosikletleri yola bırakmak hiç iyi bir fikir değil, o nedenle siz de giderseniz kapalı ya da güvenlikli otoparkı olan bir yer seçmenizi öneririz. Geldiğimizde saat çok geç olmadığından bir de havuz sefası yaptık, sonuçta bu tesisten çok memnun kaldık. Akşam yemeği için yakındaki Sunny Beach’e gidip geri döndük. Nessebar ve Sunny Beach bölgesi uzun uzun anlatılması gereken Bulgaristan’ın turistik bir bölgesi. Burayla ilgili bir yazımızı şuradan okuyabilirsiniz, burada fazla detay verip konuyu uzatmayacağız. Sabah otelimizden ayrılıp kahvaltı için Nessebar’a gittik. Aşağıda girişte çektiğimiz kısa bir video var.

Burada şehrin surlarının dibine motorlarımızı parkedip kentini içine yürüdük. Küçük bir ada ve orta kısmında bolca kafe ve restoran bulunuyor.

Kahvaltı yapacak güzel bir yer bulup oturduk. Yine yol sohbetleri yaparak geçen güzel bir sürenin ardından biraz Nessebar’ın içini de dolaşıp motorlarımıza döndük.

Buradan çıkınca sahil yolunu takip ederek Burgas’a doğru yol aldık. Bu yol oldukça kalabalık bir yol. Yol üzerinde Alper yine kısa bir video da çekti.

Burgas’dan Dereköy sınır kapısına giden yol ise ayrı bir güzel ama maalesef orada video çekemedik. Hatta durup fotoğraf da çekemedik çünkü gerçekten yolculuğumuzun en keyifli virajları bu yoldaydı. Orası da gidenlere sürpriz olarak kalsın. 110 km sonra Malko Tarnovo sınır kapısına vardık.

Sınırdan yine hızlıca geçerek Dereköy sınır kapısına doğru hareket ettik. Bu sınır kapısı zaten genelde oldukça sakin oluyor.

Türkiye tarafında da hızlıca işlemleri tamamladıktan sonra Kırklareli’ne doğru hareket ettik. Bu taraftaki yol da Kırklareli’ne kadar oldukça keyifli. Aşağıdaki videoda bir kısmını görebilirsiniz.

Sınırdan geçtikten sonra İstanbul’a TEM’den basıp gitmenin hiç keyfi olmayacağından arka yollardan gidelim dedik ve buraların en güzel köftesini yiyebileceğimiz Ahmetbey’e gitmeye karar verdik. Pınarhisar üzerinden toplamda 90 km kadar yol alarak Ahmetbey’e vardık, hatta bu tarafın yollarının da Bulgar’dan aşağı kalır yanı olmadığını söylemiş olalım. Alper yine bir video çekivermiş elbette.

Burada güzel bir öğle yemeği yedikten sonra yine otoyola çıkmadan çok keyifli olan ve daha önce şu yazımızda anlattığımız Saray ve Danamandıra üzerinden Göktürk’e ve sonrasında TEM’e bağlanarak evlerimize vardık. Seyahatin sonunda bir özet niyetine aşağıdaki görseli hazırlamıştım, onu da son olarak paylaşayım.

Yazının başında söylediğim gibi, hızlıca karar verilen ve kısa sürse de iki ülkeden geçen bu turdan çok keyif aldık. Yakına gitmek isteyenlere tavsiye ederiz. Son olarak, geziden sonra hem kendi videolarından hem de Alper’in videolarından şahane bir kolaj hazırlayan sevgili Bilge Kaan’ın aşağıdaki videosunu da paylaşalım. Anlattığımız yerleri sırasıyla bu videoda görebilirsiniz.

Gürkan, Temmuz 2016

Motosikletle İznik

İznik, İstanbul’a yakın olan ve motosikletle gitmek için keyifli olan yerlerden birisi. Ancak okuyacaklar için baştan söyleyeyim, bu yazıda İznik hakkında detaylı bir bilgi yok, sadece nasıl gittiğimiz ve yolda neler gördüğümüz bulunmakta.

İznik’e gidiş normalde çok kolay. Feribot ile Yalova’ya geçip, Orhangazi’ye kadar devam edip, soldan İznik tarafına ayrılarak rahatça gidiliyor. Ancak biz daha virajlı, sakin ve yeşillikler içindeki yolları tercih ettiğimizden daha uzun ve keyifli bir yolu seçtik. İzmit Körfezi’ni dolanarak gittik ama onu da otoyoldan değil, Şekerpınar’dan ayrılıp dağ yolundan geçerek yaptık. Sonrasında da Karamürsel’den ayrılıp yine dağ yolundan geçerek İznik Gölü kenarına geçtik. Rotamızı aşağıdaki haritada işaretledim.

Bu sefer turumuzu 6 motosiklet ve 7 kişi ile yaptık. Sabah Ataşehir’de buluşup kahvaltı yaptık ve güzergahımız ile yol dizilişimizi kararlaştırdık. Sonrasında TEM’den devam edip Şekerpınar çıkışından ayrılarak Balçık Köyü yoluna devam ettik.

Şekerpınar ile Kocaeli arasındaki yol Balçık, Mollafenari, Denizli ve Sevindikli köylerinden geçerek Kocaeli Üniversitesi kampüsüne varıyor. Çok keyifli bir yol. Hafta içi çok sayıda kamyon olduğu söyleniyor ama pazar günü oldukça sakindi. Bol virajlı olan yolda rahatça yol aldıktan sonra Kocaeli’ye iyice yaklaştığımız bir noktada mola verdik.

Bu noktada manzara gerçekten çok güzel, sonrasında üniversite kampüsüne gelmiş oluyorsunuz, devamında da tepeden şehire iniliyor.

İznik’e gitmek için yola çıkmış olmasaydık, etrafta görülen toprak patikalardan birine girip çok keyifli zaman geçirirdik. Ama amacımız belli olduğundan biraz dinlenip yola devam ettik. Patikaların bazıları orman yangını müdahale yolu ancak bazıları ulaşılabilir durumda.

Tepeden Kocaeli merkeze değil de Kandıra yoluna inip, Yalova yoluna devam ettik. Körfez’in alt tarafına geçtiğimizde çay içmek için bir mola vermek istedik ve sahile direk girişi olan Halıdere’de durduk.

Denizin üstüne kurulmuş bir çay ocağı bulup oturduk. Lezzetli çaylarımızı içerken bu kadar yol geldikten sonra sanki boğazdaymışız gibi önümüzden geçen vapurla daha da keyiflendik.

Halıdere’den ayrıldıktan sonra, Karamürsel’den İznik tabelasını takip ederek dağa doğru çıkmaya başladık. Buralarda denizden biraz yükselince binalar hemen kayboluyor ve yol yeşilliklere bürünüyor. Karapınar köyünden geçerken fotoğraf çekmek için bir mola daha verdik. Yeşilin ve körfezin güzelliğini aşağıda görebilirsiniz.

Karamürsel’den İznik gölüne geçilen yol çok keyifli. Köylerden, ormandan ve verimli tarlaların arasından geçen yolda bir müddet gittikten sonra bir dere kenarında mola verdik.

Biz genelde asfalt yolları kullanan motosiklet sürücüleriyiz ama fırsat buldukça yoldan ayrılmaya çalışıyoruz. Bu derenin içinden bir yol geçtiğini farkedince sudan geçmeye karar verdik.

Derenin içinde orta büyüklükte taşlar var. Suyun derinliği yaklaşık 20 cm ve debisi de fena değil. Arada taşlara takılsak da, dereyi geçebildik. Dereden sonraki patikadan tepeye çıkınca motosikletle şehirden uzaklaşmakla ne kadar iyi yaptığımızı anladık.

Buralara gelince sanki insanın gözlerinden bir perde kalkıyor, renkleri görmeye ve doğayı koklamaya başlıyor. Aslında ne kadar yakınız buralara.

Bu moladan sonra tekrar durmadan İznik’e vardık. Pazar günü olduğundan oldukça kalabalıktı. Göl kenarına indik ve lalelerle renklenmiş küçük bir meydanda çay içtik.

İznik, hristiyanlığın en önemli olaylarından İznik konsilinin toplandığı, çok önemli bir tarihe sahip olan bir kent. Bolca tarihi esere sahip ancak biz bu eserleri gezecek zamana sahip değildik. Bu nedenle bu eserlerle ilgili bilgi veremiyorum.

Göl kenarı ise kentte yaşayanlar ve ziyarete gelenler için ciddi bir nefes alma yeri olmuş.

Alabildiğine uzanan İznik Gölü, insana deniz kenarındaymış gibi hissettiriyor. Bu güzel havada masmavi suların kenarında ağaçların altında güzel zaman geçirenler vardı. Buralara gelirseniz aklınızda bulunsun, sahile arabayla girmek pek akıllıca değil, hem park yeri sıkıntısı var, hem de trafikte çok zaman kaybedersiniz.

İznik’te biraz dinlendikten sonra dönüşe geçtik. Geldiğimiz yolu çok sevdiğimizden yine aynı yolu kullanmak istedik. Ancak yolun yarısından sonra Karamürsel yerine Altınova’ya çıkan bir rotaya saptık.

Dönüşte gördüğümüz Valideköprü köyüne ismini veren Valide Sultan Köprüsü’nün de üstünde geçtik. Yeni restore edilmiş bu köprüden araç geçişi yok, ancak motosikletle geçilebiliyor.

Gerçekten başarılı bir restorasyon yapılmış. Bu köprünün, Kösem Sultan olarak da bilinen Valide Sultan tarafından yapıldığı söyleniyor ancak bazı kişiler aslında daha yakın tarihli olduğunu iddia ediyorlar. Biz bu karmaşaya girmeden, çok güzel bir köprü olduğunu söylemekle yetinelim.

Valideköprü ile Altınova arasındaki yol daha da güzeldi. Durup da fotoğraf çekmeye fırsat bulamadım ama derin bir vadinin kenarından geçen yol çok keyifliydi. Bu yoldan rahatça Altınova’ya çıktıktan sonrası Yalova tarafına dönüş, Topçular’dan arabalı vapura biniş, Eskihisar’a geçiş ve sonrasında evlere doğru yolculuğa devam.Bu tarafa geçtikten sonrasında ilginç bir şey yok, her zamanki gibi arabalar, trafik, kornalar ve binalar…

Gürkan

Motosikletle Kıyıköy

Kısa turları daha çok yapabilen motorluyuz biz ekibi ile bir pazar sabahı buluşup Kıyıköy’e gidip döndük. Anadolu yakasından ve Avrupa yakasından gelen toplam 9 motosiklet ve 11 kişi olduğumuzdan, Bahçeşehir’de buluşup kahvaltı yaptıktan sonra yola çıkmaya karar verdik. Kahvaltı sırasında hangi rotadan gideceğimizi, kimin önden gideceğini, hangi şekilde hareket edeceğimizi kararlaştırıp yola düştük.

Gidiş ve dönüş rotamızı aşağıdaki haritada işaretledim. Giderken daha yavaş bir rota olan, Çatalca – Subaşı – Saray – Kıyıköy rotasını takip ettik. Dönüşte ise Kıyıköy – Saray – Çerkezköy – Velimeşe – İstanbul rotasını yaptık.

Motosikletle bu kadar kalabalık yola çıkınca, en öndeki ve en arkadaki kişilerin birbiriyle konuşabilmesi gerekiyor. Trafiğin olağan akışında grup dağılırsa arkadakinin öne haber verip yavaşlatması, ayrıca özellikle kavşaklarda herkesin geçtiğini öne haber vermesi çok önemli. Bu nedenle kaskında interkom bağlantısı olan kişiler öne ve arkaya geçerek yol boyunca grubu sağlıklı bir şekilde gideceğimiz yere ulaştırdı. Çatalca ile Subaşı arasında bir miktar trafik olsa da, Subaşı ile Saray arasındaki yol gerçekten çok keyifliydi.

Yol tabii ki böyle dümdüz değil ama virajlarda fotoğraf çekmek biraz zor. Aşağıda biraz titreşimli olsa da Saray’a varmak üzereyken çekilmiş bazı görüntüler var.

Bilindiği gibi motosikletle seyahat etmenin en keyifli yanlarından biri yolda bolca durup dinlenmek ve sohbet etmek. Bu nedenle Bahçeşehir’den bu yana yaklaşık 120 km yol yapmış olduğumuzdan Saray çıkışında bir yol kenarı tesisinde mola verip büyük bir demlik çay içtik. Sonrasında Kıyıköy’e 40 km yol vardı ve bu yol önceki kısımdan daha da keyifliydi. Aşağıda bu yolda çekilmiş bazı görüntüler var.

Kıyıköy’den Vize tarafına giden yolu da görmek istediğimizden, köye girmeden önce Vize tarafına biraz yol yaptık. Buralarda her yol kesimi birbirinden farklı, bu taraf ise gerçekten en keyifli kesim sayılabilir. Fazla ilerlemeden köye geri dönsek de aşağıda bazı görüntüleri paylaşayım, bu yoldan da bir seyahat planlamak lazım.

Kıyıköy’ün oldukça büyük bir limanı var. Balıkçı tekneleriyle dolu olan limanda motosikletleri parkedip mendireğe doğru biraz yürüyüş yaptık.

Mendireğin ucuna gidildiğinde limanın büyüklüğü, sağ tarafta yukarıda köy merkezi, solda yazın çok kalabalık olacağına inandığım plaj çok güzel görünüyor.

Mendireğin dış tarafına geçtiğinizde ise köyün kayalıklar üstünde yükseldiği denize bakan tarafı görüyorsunuz. Bu tarafın oldukça kayalık olduğunu, tehlikeli görünse de insanda yüzme isteği uyandırdığını belirtmeden geçmeyeyim.

Yürüyüş sonrası limanın diğer tarafına geçmek için motosikletlerimize bindik ancak o tarafta nehir olduğunu, sağlam bir köprü olmadığı için karşı tarafa geçemeyeceğimizi anladık. Biz de bunun üzerine, nehire parelel giden toprak yola girdik. Bu yol biraz bozuk ve çukurlarla doluydu, su birikmiş çukurlardan geçerken biraz çamur da görmüş olduk. Asfaltta uzun yol geldikten sonra çamurdan geçmek insana iyi hissettiriyor.

Çamurdan çıktıktan sonra yukarıya köye çıktık ve yol bizi köyün sol tarafındaki tepeye götürdü. Çimlerin üzerinden motosikletlerimizi sürüp yolun bittiği yerde parkettik.

Bu tarafın manzarası diğer taraftan daha güzeldi. Denize inen kayalıklara karşı biraz dinlendik.

Kıyıköy’de gezilecek bir kaç yer daha olduğunu duymuştuk ama bu kadar yoldan sonra karnımız iyice acıktığı için bir restorana oturup yemek yemek bize çok cazip geldi. Yemekten sonra geldiğimiz yoldan dönmektense Çerkezköy üzerinden gidip otoyol sürüş mesafesini arttırmak istedik. Hazır o tarafa gitmişken, çoğu kişinin bilmediği bozasıyla ünlü Velimeşe’ye de uğradık ve birer bardak boza içtikten sonra İstanbul’a döndük.

Bu güzel turdaki tüm ekip arkadaşlarıma, ama özellikle artçı olarak katıldığı turda cesur bir şekilde cep telefonu ile arkadan bu kadar videoyu çeken Umut’a teşekkür ederim.

Gürkan

Yazılar ve Geziler

Bildiklerimizi ve gördüklerimizi paylaşmak için yazılar yazacağız ve bu bölümde paylaşacağız. Sayısı çoğaldıkça gruplarız, erişim daha kolay olur.

Diğer yandan gezmedikten sonra neden motosiklete binelim ki? Gezilerimizi de burada paylaşacağız. Geziler gidilen mesafeye ve geçirilen süreye göre farklı özelliklere sahip olduğundan süreye göre ayırmaya karar verdik.

Kısa geziler ve uzun geziler olarak ikiye ayırdığımız gezilerimizi ilgili başlıklarda bulabilirsiniz. Genelde gezmekten fotoğraf çekmeye ve sonra yazı yazmaya zaman ayırmak zor oluyor ama elimizden geldikçe bu bölümü geliştirmek niyetindeyiz. Umarız faydalı bilgiler edinebilirsiniz.